Bir araştırmacı, Mars’tan alınan toprak örneklerinde yaşamın izlerine rastlanmış olabileceğini öne sürüyor. Fakat biz bu izleri bulmak için girişimde bulunurken, belki de tamamen yok ettik.
Almanya’daki Teknik Üniversitesi Berlin’den astrobiyolog Dirk Schulze-Makuch, Mars’ta mikrobiyal yaşam izlerini tespit etmeye yönelik yapılan bir deneyin ölümcül olabileceğini belirtiyor. Geçen yıl Big Think'te yayımlanan bir yazısında ve Eylül ayında Nature Astronomy dergisinde yayınlanan bir makalesinde, kullanılan yöntemlerin aslında yıkıcı olabileceğini vurguluyor.
Eğer durum gerçekten böyleyse, Mars’ın ekolojisini gelecekteki deneyleri tasarlarken dikkatlice göz önünde bulundurmak oldukça önemli. Schulze-Makuch, insanlığın, yaşam arayışına odaklanmış yeni bir misyon gönderirken bu unsurları dikkate alması gerektiğini savunuyor.
Viking biyolojik deneyleri yıkıcı etki mi yarattı?
Viking uzay araçları 1976’da Mars’a iniş yaparken bir dizi hedef belirlemişti. Bunlardan biri, Mars toprağındaki biyolojik izleri test etmekti. Yani yaşamın varlığını gösteren molekülleri aramak. Bu deneylerden biri, gaz kromatografisi-kütle spektrometresi (GCMS), klorlanmış organikler bulmuştu. O dönemde bu sonuç, insan temizlik ürünlerinden gelen kirlenme olarak yorumlanmış ve biyolojik izlerin bulunmadığına dair bir sonuca varılmıştı.
Bugün ise, klorlanmış organiklerin Mars’a özgü olduğunu biliyoruz, ancak bunların biyolojik mi yoksa biyolojik olmayan bir süreçle mi üretildiği hala belirsiz.
Son yıllarda Viking biyolojik deneylerinin yıkıcı etkileri üzerine bazı spekülasyonlar yapılıyor. GCMS, örnekleri farklı bileşenlere ayırmak için ısıtıyordu. Ancak yapılan sonraki analizler, bu ısının, tam da aradıkları organikleri yakmış olabileceğini ortaya koydu.
Kuru koşullara uyum sağlamış mikropların üzerine su dökerseniz ne olurdu?
Şimdi ise Schulze-Makuch, diğer deneylerin de benzer şekilde kanıtları yok etmiş olabileceğini öne sürüyor. Özellikle etiketli salınım ve pirolitik salınım deneyleri, Mars örneklerine sıvı ekleyerek, sırasıyla metabolizma ve fotosentez belirtilerini aramıştı. Deneyler olumlu sinyaller göstermişti ama bu, gaz değişimi deneyinin negatif sonuçlarıyla çelişiyordu. Bu durum o dönemde kafa karıştırıcıydı ve hala kafa karıştırıcı.
Gerçekten de bu salınım deneyleri, zamanın koşullarına göre kötü tasarlanmış olabilir. O dönemde, Mars’taki yaşamın Dünya’daki yaşam gibi suyun varlığında gelişeceği düşünülüyordu. Ancak şimdi daha iyi biliyoruz ki yaşam, çok kuru ortamlarda da hayatta kalabilir. Mars ise oldukça kuru bir gezegen.
Koşullar değişirse, yaşamın devam etmesi de durabilir.
Schulze-Makuch, “Şimdi şunu soralım: Eğer bu kuru koşullara uyum sağlamış mikropların üzerine su dökerseniz ne olurdu? Onları bunaltır mıydı? Basitçe söylemek gerekirse, bu onları boğmak gibi olurdu. Bu, bir uzay gemisinin sizi çölde yarı ölü bulup, kurtarmaya çalışanların ‘İnsanların suya ihtiyacı var, hadi onları okyanusa koyarak kurtaralım!’ demesi gibi olurdu. Bu da işe yaramazdı" diyerek durumu açıklıyor.
Mars'taki yaşamı biz mi göz ardı ettik?
İlginç bir şekilde, pirolitik salınım deneyinde tespit edilen yaşam belirtilerinin, su eklenmeyen kuru kontrol örneklerinde çok daha güçlü olduğu belirtiliyor. Bu da başkalarının sorduğu gibi, bu deneyler gerçekten yaşam izlerini tespit etti de biz mi göz ardı ettik?
Elbette bu izler, kesin ve net değil, ancak daha fazla araştırmayı hak edebilir.
Schulze-Makuch, 2007’de Mars’ta hidrojen peroksit içeren kuru koşullara uyum sağlamış yaşam olabileceğini öne sürmüştü. Viking deneylerinin bu hipotezle uyumsuz olmadığını belirtiyor.
Schulze-Makuch, “Eğer Mars’taki aşırı kuru koşullarda yaşamın hayatta kalabildiği doğruysa, NASA’nın ‘su izini takip etme’ stratejisinin yanı sıra, biz de hidrasyon ve higroskopik bileşenleri takip etmeliyiz. Bu, mikropların yaşamını bulmak için bir yol olabilir. Viking biyolojik deneylerinden 50 yıl sonra, Mars’taki ortamı çok daha iyi anladığımız şu dönemde, başka bir yaşam tespiti misyonu göndermeliyiz” diyor.