Orta Doğu tarih boyunca çok kanlı savaşlara ve çok çetin mücadelelere şahit oluyor. İlk dinlerin ortaya çıkmasıyla beraber buradaki çekişmeler hız kazanıyor. Çok uzun yıllardır çok kısa süre boyunca stabil ve huzurlu kalabilen Orta Doğu günümüzde de kanlı olaylara şahit oluyor.
Günümüzde yaşananlar için Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve Orta Doğu’nun paylaştırılması bir kilometre taşı sayılıyor. Bu paylaşımdan nasibini alan İsrail’in kuruluşu merak ediliyor. Sizin için araştırdık…
Orta Doğu’daki Barışın Bitişi
Osmanlı Devleti Yavuz Sultan Selim ile birlikte 1500’lü yılların başında Arap Yarımadası’na inerek burayı hakimiyet altına alıyor. Bu andan itibaren fiilen yıkıldığı 1918 yılına kadar tüm yarımada stabil bir hal alıyor.
Dinler konusunda anlayışlı olan Osmanlı Devleti buradaki çeşitli dini azınlıklara müdahale etmeyerek Müslüman vatandaşlar ile beraber yaşamalarına izin veriyor. Bu da uzun bir süre bölgede barışın tesis edilmesini sağlıyor.
Ancak 1918 yılında İngiltere başta olmak üzere İtilaf Devletleri’nin Osmanlı toprakları üzerinde yaptıkları paylaşım eski Osmanlı topraklarındaki düzene ve barışa zarar veriyor. Bu konudan en çok nasibini alan da Arap Yarımadası oluyor.
İtilaf Devletleri Arap Yarımadası’nı aynı Afrika’da yaptıkları gibi sadece kaynakları ve kendi çıkarlarını önemseyerek kendi aralarında paylaşıyorlar. 1945 yılına kadar yarı sömürge durumunda olan bu topraklar dekolonizasyon hareketinin başlaması ile tek tek tam bağımsızlık elde ediyorlar. Ancak daha önce sömürge amaçlı belirlenmiş bu sınırlar bağımsız devletlere dönüşünce huzursuzluklar başlıyor.
Tüm bu huzursuzluk Arap Yarımadası’nda hiç beklenmeyen bir devletin boy göstermesi ile bambaşka bir hal alıyor: İsrail.
Sürgün Millet İsrail
İsrail’in bir devlet olarak kurulmasından evvel İsrail halkı çok uzun süre o topraklarda yaşıyor. Önce Asurlular ardından Babiller tarafından sürgün edilen İsrail halkı tarih boyunca bu topraklardan uzaklaşarak başta Avrupa olmak üzere çeşitli ülkelere dağılıyor.
Ancak başka yerlerden geldikleri için yerel kültürler ile kaynaşmakta zorlanan Yahudiler aynı zamanda geldikleri topraklarda da dışlanmaya başlıyor. Ayrıca Yahudilerin kendi aralarında örgütlendikçe yerel halkları dışlamaya başlamaları ile bir Yahudi nefreti körükleniyor.
Tarih boyunca özellikle Avrupa’da Yahudiler sıklıkla bu nefretle karşı karşıya kalıyor. Normalde Müslümanlar üzerine yapılan Haçlı Seferleri sırasında Avrupa’dan Orta Doğu’ya gitmeye çalışan ordular yolda bazı Yahudileri öldürüyor.
Aynı şekilde Yahudiler yerel kültürler ile uymayan bazı uygulamaları sebebiyle alay konusu oluyor. En büyük düşmanlık ise 1. Dünya Savaşı sonrası iyice fakirleşen ve radikalleşen Almanya’da ortaya çıkıyor.
Tarih boyunca gittikleri yerlerde başta ticaret olmak üzere yöneticilik, doktorluk, avukatlık gibi çeşitli üst düzey mesleklere yönelen Yahudi nüfus Almanya’da yoğunlaşıyor.
Savaş sonrası oldukça kötü bir duruma düşen Almanya’da Alman asker ve gaziler iş bulamıyor halk parasızlıktan kırılıyorken parayı yöneten ve önemli mevkilerde olan Yahudiler dikkat çekiyor.
Adolf Hitler ve Nazi partisinin iktidara gelmesi ile Yahudilere karşı planlı bir soykırım başlıyor. Tarihe “holokost” olarak geçen bu olayda 6 milyon Yahudi öldürülüyor. Savaşın bitmesi ile de Yahudiler için böyle bir durumla karşılaşmayacakları bir “yurt” arayışı başlıyor.
Vadedilmiş Yahudi Yurdu
Yahudiler için bir yurt arayışı henüz “Holokost” olmadan evvel İngiltere tarafından başlatılıyor. Bunun için ilk kilometre taşı 1917 yılındaki Balfour Deklarasyonu olarak karşımıza çıkıyor.
O dönem İngiliz Dış İşleri Bakanı olan Arthur Balfour, dönemin Siyonist hareketin lider olan Lord Rotschild’a Filistin topraklarında kurulacak bir Yahudi devleti için İngiliz hükümetinin destek vereceğini söylüyor.
1896 yılında Theodor Herzl tarafından başlatılan ve Yahudi Devleti için uğraşan Siyonist hareket bu şekilde ilk somut ve kesin adımı atmış oluyor. Balfour Deklarasyonu ile sadece Filistin değil Yahudilerin etkili bir nüfus yoğunluğu sağlayabileceği herhangi bir yerde devlet kurma hakkı tanınması ön görüyor.
Ancak Filistin bunun için uygun alan seçildiğinden ötürü Siyonist hareket dünya çapına dağılmış Yahudileri Filistin’e toplamaya çalışıyor.
Bu bölgeye ilk Yahudi göçü 1919 ve 1923 yıllarında yapılıyor. Mandanın koşulları ve göçler Araplar ayaklandırınca İngilizler göç için Yahudilere bir kota koyuyor. Yine de bu Arapları çok memnun etmiyor. Hatta Yahudilere karşı sağcı örgütler kurulmaya başlanıyor. Bu da Filistin-İsrail olaylarının başı olarak sayılıyor.
1947 yılında Birleşmiş Milletlere taşınan Filistin-İsrail sorunu bölgede iki devletin kurulması ile çözülmeye amaçlanıyor. Bu girişime göre bölgede Araplar ve Yahudiler farklı iki devlete sahip olarak birbirlerine huzursuzluk yaşatmamaları öngörülüyordu.
14 Mayıs 1948 tarihinde resmen kurulan İsrail, ilk başbakan David Ben-Gurion tarafından ilan ediliyor.
İlk Kurşun: 1948 Arap-İsrail Savaşı
Bölgede Yahudi devleti kurulmasına karşı olan Arap ülkeleri İsrail’in resmen kurulduğunu ilan etmesinden birkaç saat sonra İsrail’e savaş ilan ediyor. Mısır, Suriye, Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan hep beraber İsrail’e saldırıyor.
1 yıl süren savaşı İsrail kazanıyor. BM’nin öngördüğü sınırlarını da genişleterek sağlam bir yer elde ediyor.
Ayrıca savaşın sonucunda İsrail’e karşı saldıran tüm Arap ülkelerinde rejim değişikliğine kadar giden iç karışıklıklar baş gösteriyor. Daha sonra Arap ülkeleri birçok kez İsrail’e saldırmayı deneyip başarılı olamıyor.
Bunların hepsi günümüze kadar uzanan çatışmaların ve savaşların ilk adımı oluyor...