Hayatın en güzel yönlerinde emeği olan kadınlar tarih boyunca yaşamı güzelleştirmeye devam etmiştir. Durum böyleyken kadınların olmadığı bir dünya hayal dahi edilemez.
Bilindiği üzere her şeye rağmen günümüz dünyasında çeşitli coğrafyalarda kadın hakları konusunda sorunlar yaşanıyor. Gelin, bir hatırlatma olarak kadın hakları ve tarihçesine bir göz atalım...
Bizi Besleyen ve Doyuran Doğa Ana: Antik Çağ’da Kadın
İnsanlığın takip edilebilen ilk zamanlarına gidildiğinde kadın, bereketin ve doğurganlığın sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Bizim dilimiz de dahil olmak üzere birçok dile yerleşmiş olan “doğa ana” ifadesi de buradan geliyor. Tarım öncesi toplumlar temel ihtiyaçlarını doğadan karşıladığı için doğaya bir anne gözüyle bakıyor.
Ayrıca yine tarım öncesi toplumlarda anaerkil bir düzen karşımıza çıkıyor. Matriarşi de denilen bu sistem kadının aile büyüğü ve reisi olarak öne çıktığı bir yapıyı öngörüyor.
Doğurganlığın sembolü olarak kadın ailenin direği sayılıyor ve sözü kıymetli oluyor. Bugün bile bakıldığı zaman Afrika’da bazı kabilelerin aynı geleneği devam ettirdiği gözlemlenebiliyor.
Roller Değişiyor: Tarım Toplumunda Kadın
İnsanların tarım yapmaya başlaması ile yeni bir düzen kuruluyor. Bu düzende kadın yine değerli bir yerde olsa da ailenin direği ve yöneticiliği yavaş yavaş erkeğe geçiyor. Tarım toplumun getirdiği şartlar sert, güçlü ve ağır işler yapabilecek bireylerin lider olmasını gerektiriyor.
Bu durum erkekleri öne çıkarıyor olsa da kadın halen güçlü bir figür olarak karşımıza çıkıyor. İlk çıkan çok tanrılı dinlerde kadın tanrıçalar halen önemli yerlerde durup önemli anlatılara sahip oluyorlar.
Antik çağlarda kadınlar Mezopotamya, Mısır ve Hindistan toplumlarında değer görüyor. Örneğin Sümerlilerde kadınlar ticaret yapıp mülk sahibi olabiliyor. Aynı zamanda kocasından boşanma hakkı da kadına veriliyor.
Antik Mısır’da da bu durum benzerlik gösteriyor. Ancak sınıfsal yönü ağır basan bir toplum olarak Antik Mısır’da kadınların bazı hakları sınıfa göre kısıtlanabiliyor. Tabi bu kadına özel bir durum değildi ve erkekler için de geçerli sayılıyor.
Antik Hindistan’da ise kadınlar yine erkekler ile eşit haklara sahip oldukları biliniyor. Hatta bazı antik yazıların kadınların eğitim alabildiğine işaret ettiği de düşünülüyor.
Ancak tarım toplumu ile gelişen birçok yeni konu oluyor. İlk şehirler, yasalar, düzenlemeler, hiyerarşi gibi birçok ifade insan hayatına giriyor. Bunlar da erkek ve kadın arasında bazı farklı kanunlar çıkarılmasına sebep oluyor. Babil’in Hammurabi Kanunları’nda evli ve “namuslu” kadınlar için tanımlar bulunuyor.
Antik Roma ve Yunan toplumlarında ise erkekler tarafından yazılan kanunların erkeklerin lehine olduğu gözlemleniyor. Kadınlar özellikle politik haklardan ve kadın-erkek eşitliği durumundan mahrum kalmaya başlıyor.
Karanlık Çağın Getirdikleri
Avrupa’da karanlık çağ olarak anılan Orta Çağ kadınlar üzerindeki baskının artmasına sebep oluyor. Tarım toplumunu takip eden inanç sistemi ve tek tanrılı erkek ve kadınlar için bazı ahlak öğretileri ortaya koyuyor.
Özellikle dini açıdan daha tutucu ve yer yer batıl olan Orta Çağ Avrupası’nda kadın daha çok evin içine kapatılıyor. Bilinen dünyada kadın hakları sınırlandırılırken erkekler daha çok öne çıkıyor. Eşitsizliğin ilk tohumları Orta Çağ’a geçiş döneminde ve Orta Çağ sürecine atılıyor.
Karanlık Çağ olarak adlandırılan bu dönem sadece kadınları değil erkekleri de oldukça etkiliyor. Bu dönemi Avrupa için bitiren Rönesans ve Reform hareketleri aslında kadınlar için de bir adım oluyor.
Kadınlar aydınlanma çağının tartışma konulardan biri oluyor. Şartlar tamamen eşitlenmese de özellikle soylu veya varlıklı ailelerin kızlarının bazı haklara sahip olduğu görülüyor. Okuyup yazabilme ve zaman zaman hem hükümdar olabilme hem de miras alabilme gibi haklara sahip oldukları tespit edilebiliyor.
O dönem daha geri plana atıldığı düşünülen kadınlar yine de hem sosyal hem de politik hayatta yer almaya devam ediyorlar. Yine özellikle soylu kadınların politik hamlelerde aktif rol oynadığı ve zaman zaman siyaseti etkilediği görülebiliyor.
Ayrıca yine o döneme bakıldığı zaman Avrupa’da birçok kadın hükümdar görmek mümkün oluyor. Ancak bu haklar oldukça sınırlı, ayrıcalıklı denilebilecek kadın azınlığı için geçerli sayılıyor.
Haklar İçin Mücadele!
Sadece kadın hakları değil tüm dünyada hukuk anlayışı, millet anlayışı gibi çeşitli sosyal, politik, ekonomik ve hukukî işleyişleri değiştiren Fransız Devrimi bir kırılma noktası oluyor. 1789 yılı itibarıyla değişen dünyada kadınlar kendi hakları için savaşmaya başlıyor.
Kadın hakları hareketinin başlaması için şu sebepler gösteriliyor:
- Sadece erkekler için olan ve kadınları göz ardı eden seçim hakları
- Erkeklerin tamamının sahip olduğu vatandaşlık hakları
- Ayrıcalıklı statüde sayılan kadınlara verilen hakların tüm kadınlar için geçerli olması
Fransız Devrimi’nin getirdiği hava kadınları da oldukça etkiliyor. Politikada yer almak isteyen kadınlar sadece seçme ve seçilme hakkı değil, eğitim ve ticaret gibi erkeklerle eşit haklara sahip olmak istiyor.
1791 yılında Olympe de Gouges, Kadın Hakları Bildirgesi’ni yayımlayarak bunun için ilk adımı atıyor.
Kadın seçme ve seçilme hakkı bu zamandan sonra tüm kadın hakları için bir temel oluşturuyor. Bazı ülkeler zaman zaman bu hakkı tanısa da çok uzun süre geçmeden bu hakları geri alıyor.
Yer yer bazı kolonilerde ve ABD’nin bazı eyaletlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmaya başlıyor. Modern ve egemen devlet olarak Avusturalya 1800’lerin sonunda bu hakkı tanıyan ilk devletlerden oluyor.
Onu 1 Haziran 1906 yılında Finlandiya takip ediyor ve Avrupa’da kadın haklarını kabul eden ilk ülke oluyor.
Bazı ülkelerde kadınlara seçme ve seçilme haklarının vermesi şu şekilde biliniyor:
- Danimarka – 1915
- Rusya- 1917
- Almanda – 1918
- Avusturya – 1918
- İngiltere - 1918
- İrlanda - 1918
- Amerika Birleşik Devletleri – 1920
- İspanya - 1931
- Türkiye - 1934
- Fransa – 1944
- Japonya – 1945
- İtalya - 1945
- Meksika – 1947
- Çin - 1947
- Hindistan - 1950
- Yunanistan – 1952
- İran - 1963
- Suudi Arabistan – 2011 (İlk oy kullanımı 2015)
Bu tarihlere bakıldığı zaman Türkiye’nin kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren ilk ülkeler arasında olduğunu söylemek mümkün. Son olarak ise Suudi Arabistan’daki kadınlar haklarını elde ettiği görülüyor.
Kadın Haklarının Günümüzde Sağlanıp Savunulması
Özellikle 1960’lardan sonra büyük bir eşitlik fikri yayılmaya başlıyor. Sadece kadınlar için değil azınlıklar, hayvanlar ve doğa için de bir hassasiyet oluşuyor.
Günümüze yaklaşırken kadınlar başta olmak üzere herkese sosyal ve politik hayatta eşit haklar veriliyor. Bunun kadınlar için en büyük örneklerinden biri de İstanbul Sözleşmesi’dir.
Avrupa Konseyi tarafından düzenlenen İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve mücadele etmeyi amaçlıyor. Bu konuda temel standartları ve devletin yükümlülüklerini belirleyen bir sözleşme olarak biliniyor.
Ancak ülkemizde bunun bir dayatma olduğu ve aile yapısına zarar verdiği düşünceleri yaygın. Bu sebeple Türkiye sözleşmeden 2021 yılında çekiliyor.
Türkiye’de Kadın
2010 ve 2019 yılları arasında yapılan istatistiklerde Türkiye’de kadına şiddet olaylarının sadece 2011 yılında, İstanbul Sözleşmesi imzalandığı yılda azaldığı görülüyor. Onun dışında 2010 yılı ile 2019 yılı arasında kadına şiddet olaylarında sürekli bir artış gözlemleniyor.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla birlikte kadına yönelik şiddet olaylarında eskisine kıyasla önemli bir artış söz konusu. Bu durum da kadın hakları için ciddi bir kamuoyu oluşmasına sebep oluyor.
Tarihi sürece baktığımızda kadınlar her daim bir saygı gördüklerini ve değişen şartlar ile önce doğal haklarından uzaklaştırıldığını ardından o haklar için nasıl savaş verdiklerini görmek mümkün.
Kültüründe de kadına önemli bir yer veren Türk toplumunun son zamanlarda yaptıklarının her cinsiyet için endişe uyandırıcı olduğunu söylememiz gerek.
Her geçen yıl azınlıklar ve kadın hakları konusunda daha ileri gitmeye çalışan dünyada, kadın hakları konusunda öncü hareketleri olan Türkiye’nin adının hiçbir şiddet türüyle anılmamasını diliyoruz.