Dünya siyaseti her geçen gün karışırken insanlar da bu sebeple gittikçe tedirgin oluyor. Özellikle İsrail’in Filistin’e yaptığı saldırılar neticesinde iyice karışan Orta Doğu için adil bir barışın sağlanması önem arz ediyor. Bunun için de akla gelen ilk yer Birleşmiş Milletler oluyor. 

Gelin, Birleşmiş Milletler tarihine bir de yakından bakalım...

Başarısız Selef Milletler Cemiyeti

Birleşmiş Milletler tarihine değinmeden evvel öncüllerini anlatmak gerekiyor.

Tarih boyunca uluslararası siyaseti düzenleyecek ve devletlerin hukuki haklarını kullanabileceği alan tanıyacak bir sistem kurulmaya çalışılıyor. Özellikle 1800’lü yılların başında yapılan Napolyon Savaşları uluslararası alanda iş birliğinin önemini daha çok çıkarıyor. 

Napolyon Savaşları’ndan sonra Viyana Kongresi ile belirlenen statü ko’yu korumak için birçok çaba olsa da bu hep ikili diyaloglarla sınırlı kalıyor. Üstüne üstlük bu statü ko’nun Almanya ve İtalya’nın tarih sahnesini çıkması ile iyice bozulunca iş içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Tüm bu süreç I. Dünya Savaşı gibi o zamana kadar eşi görülmemiş bir yıkım ile sonlanıyor. Oluşan bu yıkımdan ders alan devletler, yapılacak barış ile yeniden böylesine bir yıkımla karşılaşmamak için bir sistem oluşturmak için adım atıyor.

Hem yeni oluşturulan statü ko’yu korumak hem de uluslararası siyasette herkesin söz hakkı alabilmesini sağlamak için Milletler Cemiyeti kuruluyor. 

İyi niyetlerle kurulduğu söylenebilecek olan Milletler Cemiyeti maalesef istenildiği gibi işlemiyor. I. Dünya Savaşı sonunda yapılan, pamuk ipliğine bağlı ve bir tarafı neredeyse ezmeye yönelik olan barış uzun ömürlü olmuyor.

1918 yılında biten I. Dünya Savaşı’ndan sadece 20 yıl sonra 1938 yılında çok daha vahşi ve yıkıcı bir savaş olan II. Dünya Savaşı patlak veriyor. Bu da 20 yıl boyunca savaşa giden süreci doğru düzgün yönetemeyen Milletler Cemiyeti’ni sonlandırıyor.

BmmDünya Barışını Koruyacak Örgüte Adım Adım 

II. Dünya Savaşı son hız devam ederken savaş sonrası kurulacak olan Birleşmiş Milletler tabiri ilk kez Franklin D. Roosevelt tarafından kullanılıyor.

Müttefik Devletler ve Mihver Devletler arasında olan II. Dünya Savaşı’nda 1 Ocak 1942 tarihi itibarıyla Birleşmiş Milletler ismi resmi olarak kullanılmaya başlanıyor. Böylelikle günümüzde bildiğimiz Birleşmiş Milletler’in tarihi başlıyor.

Böylelikle Müttefik Devletler kendilerini “Birleşmiş Milletler Muharebe Güçleri” (United Nations Fighting Forces) adlandırıyor. Saflarını belirtmek için kullanılan bu ilk ifadenin bir organizasyona dönüşmesi ise 1943 yılında oluyor. 

Moskova, Tahran ve Kahire’de yapılan toplantılarda uluslararası bir organizasyon kurulma fikri görüşülüyor. Böylelikle Birleşmiş Milletler için ilk adım Fransa, Çin, Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği temsilciliğiyle atılıyor. 

Birleşmiş Milletleri kuracak anlaşma 25 Nisan 1945 tarihinde 50 ülkenin temsilcilerinin bir araya gelmesi ile imzalanıyor. San Francisco Konferansı’nda bir araya gelen bu temsilciler 111 maddelik bu anlaşmaya son şeklini veriyor. 

Böylelikle anlaşma 25 Haziran 1945 tarihinde kabul ediliyor ve ertesi gün imzalanıyor.

Bm3Halef ve Selef Arasındaki Kritik Farklar 

Birleşmiş Milletler tarihi incelendiği zaman Milletler Cemiyeti ile benzer özellikler gösterdiği gözlemleniyor olsa da bu sefer şartlar farklı oluyor. Öncelikle II. Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaşmalar I. Dünya Savaşı sonunda imzalananlar gibi radikal fikirlerin ortaya çıkmasına yol açmıyor. 

İki organizasyonun da savaşın kazananları tarafından kurulduğu söylenebilir olsa da ortada ciddi bir fark karşımıza çıkıyor. 
Milletler Cemiyeti’ni kuranlar, örgüt içerisinde kendi hegemonyalarını kurup politikaları istedikleri gibi belirleyebiliyorlardı. Bu da zaten yenilmiş olan devletlerin organizasyonda varlık gösterememesine ve daha çok ezilmesine sebep oluyordu. 
Birleşmiş Milletler’e bakıldığı zaman ise farklı bir tablo görülüyor. O da kurucu ülkelerin daha en başından birbirleri ile rekabete girmesi. 

Barışı Koruması Gerekirken Savaşa Esir Olan Örgüt

Belki de Birleşmiş Milletler’in sınırlarını daha baştan belirleyen bu farklılıklar çok kısa sürede ortaya çıkıyor. II. Dünya Savaşı’nın bitmesi ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyelerinden olan ABD ve SSCB ciddi bir rekabete giriyor. 

Savaşın galiplerinin kendi aralarında böyle bir rekabete tutuşması ile dünya ikiye bölünüyor. Bu da daha yeni kurulan Birleşmiş Milletleri’in en başından işlemesine zarar veriyor. 

Soğuk Savaş olarak adlandırılan bu rekabetin başlaması ile Birleşmiş Milletler’in barışı koruyacağı düşünülen kanadı iki kola ayrılıyor. ABD ve müttefikleri NATO’yu oluştururken Sovyetler Birliği ve müttefikleri de Varşova Paktı’nı kuruyor. 

Soğuk Savaş sürecinde barışı koruması gereken Birleşmiş Milletler böylelikle yerel anlaşmazlıklarda arabuluculuk görevini devralıyor. Ancak iki kutba bölünmüş ve daha da parçalanmaya hazır dünyada Birleşmiş Milletler’in inisiyatifi güçlü olamıyor. 

Tarihi boyunca birbiri ile savaşan ve bilinen 3.500 yıllık insanlık tarihinin sadece 230 yılını savaşsız geçiren insanlar yine barışı sağlayamıyor.

Soğuk Savaş ile gelen vekalet savaşları ve çekişmeler barışı ve istikrarı oldukça zedeliyor. Bu da Birleşmiş Milletler tarihi boyunca etkin olmasını engelliyor. 

BmBir Umut Olarak Birleşmiş Milletler

Elbette Birleşmiş Milletler’in tamamen işlevsiz olduğunu söylemek abartı olur. Savaşlara tamamen engel olamamış olsa da Birleşmiş Milletler tarihi önemli başarıları da barındırıyor.

Birleşmiş Milletler birçok sorunun çözülmesi için başvurulan ve dengenin sağlanarak insanların birbirleri ile kenetlenmesine yardımcı olan bir organizasyon olarak öne çıkıyor. 

İnsanlar arasında iş birliğini artıran Birleşmiş Milletler Soğuk Savaş’ın da sona ermesiyle daha aktif ve etkin olmayı başarıyor. Milletler Cemiyeti’nden daha başarılı olduğu söylenebilen Birleşmiş Milletler günümüzde uluslararası krizlerde başvurulan ilk organizasyon. 

Halen önemli bir yaptırım gücüne sahip olan ve ülkeler arasında bir mahkeme ve bir meclis görevi gören Birleşmiş Milletler günümüz siyasetinde önemli bir yer tutuyor. 

Özellikle İsrail’in Filistin’e saldırılarında ve İran ile İsrail arasında çıkabilecek potansiyel bir savaşta barışı koruması bekleniyor. Bunlara hiç gerek kalmadan insanlık için olayların hepsine müdahale etmesi ise herkes tarafından istenen bir durum oluyor. 

Birleşmiş Milletler tarihine burada sağlayacakları bir barışın çok yakışacağı milyonlarca kişi tarafından biliniyor.